Narlıdere Alevi Bektaşi Kültürünü Tanıtma Derneği - Narlıdere Cemevi

Metropol-Surgunleri

Yazı Dizisi: Metropol sürgünleri-1

Yazý Dizisi: Metropol sürgünleri-1

Yazı Dizisi: Metropol sürgünleri

EKONOMİK, POLİTİK VE KÜLTÜREL AÇIDAN BÜYÜK KENTİN DİĞER YÜZÜ:Gerilim mekânları

ŞÜKRÜ ASLAN *

Kentsizleştirme politikası: Korku hali ve dışlama

Adı geçen mahalleler üzerinden 'varoşlar'ı konu edinen söylemde genelde korku ve dışlama anlatısının paralel gittiği; iki kavramın işlenişinde korelasyon olduğu görülüyor. Mekanlar, korku ve suç merkezleri olarak tarif edildikçe, bu musibetin nasıl büyük tehlikelere yol açacağı sıklıkla dile getiriliyor. 'Kentli olmayan' hatta 'kent için tehdit edici olan' mezhep esasına dayalı cemaatler ve etnik kökene dayalı örgütlenmelerin, 'yükselen haneler' sistemine egemen olma süreci tamamlandığında, buralardaki patlamaların tüm ülkeyi pençesine alan felaketlere dönüşeceği vurgusu bu dışarıdan bakış halinin özeti.

Bu mahalleri 'içeriden' okumak önemli

GERİLİMLERE bakarken 'içeriden' okuma yapmak önemli. Gerilimin taraflarından birinin sosyalist gruplar olması diğer tarafın da doğal olarak kamu otoritesi olması haline işaret ediyor. Çünkü burada politik nitelikli hareketlerin amacı yerel ötesi düzeyde tarif ediliyor. Bu durumda, söz konusu mahallelerde olan bitenlerin sorumlusu olarak kamu otoritesine yani devletin rolüne vurgu yapıldığı ve bundan dolayı eylemlerin büyük bölümünün yerel/merkezi otoriteyi hedef aldığı görülüyor. Bu durumu 'gecekondu yıkımına molotoflu direniş', 'sokaklar savaş alanına döndü', 'grup polise taş ve molotof kokteyli attı' haberleriyle okumak da mümkün.

1996 yılı 1 Mayıs kutlamalarında yaşanan olaylarla başlayan ve bugün gittikçe daha yoğun bir şekilde akademik ve günlük basının gündeminde yer alan 'varoş', 'öteki kent', 'getto', 'gecekondu mahallesi' vb. söylemin mekansal/toplumsal karşılığına ilişkin yazılanlar irdelendiğinde, çoğunlukla aynı yerleşmelere gönderme yapıldığı görülüyor.

Türkiye'nin en büyük kenti İstanbul sözkonusu olduğunda ise neredeyse bütünüyle aynı mahallelerin anıldığı gözleniyor. Bunlardan bazıları; Güzeltepe, Gazi, Gülsuyu, 1 Mayıs (Mustafa Kemal Mahallesi) ve Küçük Armutlu mahalleleri. Gerçekte bu mahalleler, politik ve kültürel bir dizi bağla birbirine bağlı ve bu ortak özellikleri ve kimlikleri nedeniyle kentin diğer mahallelerinden belirgin şekilde ayrılıyorlar.

KURULUŞ SÜREÇLERİ AYNI

Adı geçen mahallelerin kuruluş biçimleri önemli paralellikler gösteriyor. Mustafa Kemal Mahallesi, ya da geleneksel adıyla 1 Mayıs Mahallesi, 1970'li yılların ikinci yarısında tümüyle sol örgütlerin yönlendirici aktörler olarak öne çıktığı bir gerilim ve çatışma ortamında kurulmuştu.

Gülsuyu ve Güzeltepe mahallelerinin önemli bölümü de aynı şekilde sol örgütlerin doğrudan yönlendiriciliğinde kuruldu. Küçük Armutlu da bu sürecin 1980 sonrası örneklerinden birisi. Gazi Mahallesindeki politik kimliğin etkisini ise sosyalist yazında bu mahalle için 'Devrim Mahallesi' adının kullanılmasından anlamak mümkün.

Kuruluş süreçlerine dair bu ortak özellik, doğal olarak sonraki yıllarda da, adı geçen mahallelerin toplumsal ve kültürel haritasını önemli ölçüde etkilemeye devam etti. Başka bir deyişle gündelik hayatın örgütlenmesinde kurucu aktörlerin oluşturduğu tarihsel mirasın izleri var.

ALEVİ KİMLİĞİNİN ETKİSİ

Bu mahallelerin ikinci ortak özelliği ise, alevi nüfusun ağırlıklı olarak yaşadıkları yerler olması. Bu durum, sözü edilen mahallelere yönelik algıyı önemli ölçüde belirliyor. Sarıgazi, Nurtepe ve Okmeydanı bu özelliği nedeniyle yukarıda adı geçen diğer mahallelerle ortak bir noktada buluşuyor. Alevi nüfusun ağırlıkta olması, alevi kimliğinin ise geçmişten gelen dışlama politikalarına muhatap olması, bir gerilim öğesi olarak buralarda etkili oluyor.

Nitekim alevi kültürel kimliğine müdahale olarak algılanan bir girişim sözkonusu olduğunda sözü edilen mahalleler aynı anda harekete geçiyor ve eşzamanlı kitlesel eylemler gerçekleşiyor. Bunun önemli örneklerinden birisi, 1995 Gazi Olayları sırasında 1 Mayıs, Okmeydanı, Sarıgazi, Güzeltepe ve Nurtepe'de de kitlesel eylemlerin gerçekleştirilmesi, hatta bu mahallelerden Gazi'ye dayanışma amaçlı kitlesel güç aktarımı sağlanmasıdır. 'İkinci bir Gazi olma' kaygısı taşıyan bu mahallelerde olan biten sorunlara karşı bir duyarlılık hali açıkça gözlenen bir olgu.

SOSYALİST DİNAMİKLER

Söz konusu mahallelerde gözlenen başka bir ortak özellik de sosyalist dinamiklerin bir ölçüde kendilerine toplumsal zemin bulabilmiş olmaları. Dışarıdan gelen birinin buradalarda sıradan bir gezintisinde tanık olabileceği duvar yazıları ve afişler bile bu ilişki halini kavramaya yeterli. Burada sol ve alevi kimliği arasındaki bağın çeşidi gerilimlere karşın kopmadığını söylemek mümkün. Alevi kimliğine yönelik olarak devam edegelen geleneksel dışlama politikaları ve sosyalist örgütlere karşı sürdürülen etkisizleştirme çabaları, buralarda çok kısa sürede karşı tepkilerin örgütlenmesini tetikliyor.

MEDYADAKİ 'PATLAMA TEHDİTİ'

Aynı şekilde sözü edilen mahallelerde meydana gelen ve kent merkezlerine yansıyan her toplumsal hareket 'tehdit', 'istila' kavramları çerçevesinde tanımlanmakta ve 'varoşların intikamı' olarak değerlendiriliyor. 'Varoşlar kente indi', 'patlayan varoşlar', 'kırlardan kentlerin kenarlarına akan milyonlarca insanın, nasıl radikal dinciliğin, terörün ya da vandalizmin kucağına itildiği', 'şehrin banliyölerinden gelen gençler, işçiler ve memurların, hiçbir zaman alamayacakları eşyalarla dolu vitrinleri, nasıl büyük bir kinle yerle bir ettikleri' yönündeki haber ve yazılar da bu bağlamda yeterince dikkat çekici.

Bu tür değerlendirmeler, ilk bakışta görüleceği gibi sözkonusu mahallelerin kuruluş süreçlerini, politik niteliklerini, kültürel liklerini, yoksul ve yoksunluk hallerini ve kamusal hizmetlerden yararlanma düzeyindeki yetersizlikleri vb. dikkate almıyor. Ayrıca içeriden bakmak ve içsel gerilimlerin niteliklerini dikkate almak gibi temel bir gereksinimden de yoksun. Yalnızca sonuçlara bakıyor ve onları da dar bir çerçevede niteliyor. Dolayısıyla bilimsel bir yaklaşıma dayanmıyor.

Kamu otoritesine karşı gelişen olayların sosyalist gruplar tarafından nasıl okunduğuna bakıldığında, devlete duyulan güvensizlik ve tepkinin belirgin biçimde öne çıktığı görülüyor.

Sosyalist yazında 1 Mayıs 1996 tarihinde meydana gelen ve izleyen dönemde de bir süre devam eden şiddet hareketleri, kamu kurumlarını hedef aldığı ölçüde övülüyor ve propaganda ediliyor. Sosyalist örgütlerin 'varoş'lara bakışı, büyük ölçüde buralarda muhalif siyasal örgütlenme araçları yaratmanın önemine vurgu üzerinden yorumlanabilir.

UYUŞTURUCU, FUHUŞ VE KAPKAÇ

Bu mahallelerin içsel gerilimlerinin yansıdığı alanlardan birisi de en azından sistemin edilgenliğinden kaynaklandığı varsayılan uyuşturucu, fuhuş, kap kaç gibi yasa ve ahlakdışı eylem ve etkinliklere karşı engelleme hareketleri olarak karşımıza çıkıyor. Nitekim sık sık sözü edilen suç etkinliklerinin içinde bulunduğu belirtilen kişi ve gruplarla, sosyalist grupların çatışmalarına ve bununla ilgili halkın katıldığı protesto eylemlerine dair haberlere tanık oluyoruz. Başka bir deyişle, adı geçen mahallelerde bireylerin mal ve can güvenliğine yönelik eylemler ile uyuşturucu kullanımı gibi olgular, buralarda örgütlü bulunan grupların yine örgütlü karşı duruşlarıyla engellenmek isteniyor.

SINIFSAL AYRIŞMA DA VAR

Adı geçen mahalleler yoksulların ve ücretli çalışanların yaşam alanları olarak İstanbul'un diğer gecekondu yerleşmeleri ile benzer ekonomik özelliklere sahip. Diğer mahallelerde olduğu gibi buralarda yaşayan nüfus da genel olarak Anadolu'dan göç yoluyla gelen kesimlerden oluşuyor. Sınıfsal ayrışma bu mahallelerde de belli ölçülerde yaşanıyor. Ancak bu gerilimlerin toplumsal sonuçları her yerde aynı biçimde gerçekleşmiyor. Burada kültürel örüntüler, etnik ve politik kimlikler ve gerilimler de devreye giriyor ve dolayısıyla mücadelenin alanları çeşitleniyor.

İstanbul'un eski ve yeni gecekondu mahallelerinde ve eski kent merkezlerinde ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel vb. talepli mücadele biçimleriyle genellikle karşılaşmadığımız halde, bu mahallelerde günlük ekonomik taleplerden, Gülsuyu Mahallesi örneğinde olduğu gibi, kentsel dönüşüm projelerine karşı örgütlenmeye kadar çok çeşitli mücadele alanları ve biçimleri yeniden ve yeniden ortaya çıkabiliyor.

DAYANIŞMA KAÇINILMAZ

Bu durumu tersinden okuduğumuzda sözkonusu etnik, politik ve kültürel özelliklerin aynı zamanda bu mahallelerde yaşayanların kendi aralarındaki dayanışma mekanizmasını oluşturduğunu da görüyoruz. Başka bir deyişle etnik, kültürel ya da politik örgütlenmeler hem bir direnme sürecinin araçları olurken aynı zamanda birer dayanışma aracı işlevi de görüyorlar. Bundan dolayı her mahallenin bu yönleriyle öne çıkan özgün özellikler bağlamında ele alınması ve benzerleriyle paralelliklerinin irdelenmesi, sorunu doğru anlamamıza katkıda bulunabilir.

Araştırmacılar ve akademisyenlere düşen görev ise, bu toplumsal ve mekansal olguyu dışlayıcı ve aşağılayıcı kurgulamalardan uzak bir bakış açısıyla ve buna uygun kavramlarla açıklama gayretidir.

* Dr. Sosyolog, MSGSÜ Öğretim Görevlisi


Yazý Dizisi: Metropol sürgünleri-1 Yoksulluk ve şiddeti körükleyen devletin kendisi

Küçük Armutlu

Küçük Armutlu, Gazi Mahallesi, Sarı Gazi, Okmeydanı... Ya da diğerleri. İstanbul'un 'öteki' gözüyle bakılan 'ktyt'da kalmış mahalleleri! Her birinin yaşadığı süreçjârklı olsa da, adeta ortak laşa oynanan bir rolü üstlenen bölgeler. Ekranlarda çoğunlukla 'devlete karşı isyancı, şiddet uygulayan insanlar' olarak yansıyan portreler topluluğu. Bu yansımanın bedelini ise o mahallelerde yaşayanlar hep birlikte ödüyor. Oturdukları mahalle yüzünden işten çıkartılıyor hatta işe alınmıyorlar... En ağır bedel ise potansiyel suçlu gözüyle bakılıp 'terörist' damgasını kolayca yemek. Peki ama 'isyan'ın nedeni ne? Sayılan mahallelerin geçmişine bakıp anlamaya çalıştık. Bazıları, vatandaş olma hakkı için 'kentsel dönüşüm' dozerlerinin gölgesinde mücadele ederken bazıları mahallelerindeki devasa karakolların karanlığında 'halk meclisleri' kuruyor. Karakoldan salıverilen hırsızlar ve gaspçılarla mücadele de cabası. Bazen bu mücadele şiddete dönüşerek yansıyor ekranlara ve "yine ayaklandılar" deniliyor. Şimdilerde bir de Teknokent Projesi çıktı karşılarına. Yaşam alanlarından gitmek zorunda bırakılan ve nereye gidecekleri ile kimsenin ilgilenmediği insanlar onlar: Küçük Armutlu, Okmeydanı ve diğerleri... 'Filistinlileşmiş' Gazi Mahallesi ve diğerleri... Geçmişten bugüne, benzer mahalleleri inceleyen akademisyen, araştırma görevlileri ve duyarlı ilgililerle görüştük; derleyip toparladık.

Bugünlerde Teknokent Projesi ile boğuşan Küçük Armutlu'nun sokaklarındayız. Tedirgin bakışlar, "bunlar niye geldi yıkım mı olacak" diye soran gözler... Armutlular'ın derdi büyük: Sürgün edilme korkusu!

Ama önce mahallenin geçmişine gidelim ve ardından mahalle sakinlerini dinleyelim...

1988 yılında 'Kurtarılmış Bölge' olarak anılmaya başlanan Küçük Armutlu'nun 1989 yılında her yanı tek gözlü gecekondularla dolar. Umudu İstanbul'da arayanlar Küçük Armutlu'ya göç eder, gecekondular çoğalır. Çok geçmeden yıkım ekipleri kapılarına dayanır. İlk yıkım 1990 yılında gerçekleşir. Bedel ağır olur. Çünkü o yıkımlarda onlarca kişi yaralanırken Hüsnü İşeri isimli vatandaş da polisin açtığı ateş sonucu hayatını kaybeder. Bu yıkım, Küçük Armutlu için zorlu bir sürecin de başlangıcı olur. Mahalle polis tarafından yüzlerce kez yıkılırken, insanlar tarafından da yüzlerce kez yeniden yapılır.

Güvenlik güçleri Küçük Armutlu'yu yakından izlemek için ilginç bir yöntem bulur. 1993 yılında okulların bahçesi karakol haline getirilir. Panzerin gölgesinde oyun oynayan 7 yaşındaki Sevcan Yavuz polis panzerinin altında kalarak hayatını kaybettiğinde ise mahalle halkı toplanarak "Okullardan karakol kalkana kadar okulların bahçesinden gitmeyeceğiz" diye tavır alır.

Gündelik yaşam ise susuz, elektriksiz ve yolsuz sürmektedir. Yüzlerce kez başvurulan belediyeden her defasında geri çevrilirler. Sonra, kendi işlerini kendileri yapmaya karar verip önce elektriklerini ve sularını getirirler, sonra da yollarını yaparlar.

YAŞAYANLARA KULAK VERELİM:

» Zeynep Yıldırım (Pirsultan Abdal Kültür Derneği Sarıyer Şube Başkan yardımcısı): "Sağlıklı koşullarda yaşamayı herkes ister ama yoksulluk Küçük Armutlu halkını çamurda yaşamaya zorladı. Sürekli olarak baskılarla karşılaşınca da halk "bize bizden başka yardım edecek kimse yok" diyerek örgütlenmeyi seçti. Her biri Anadolu'nun bir köşesinden gelmişti ama sorunları aynıydı: Yoksulluk! Ve tek çareleri vardı: Yaşamak!"

Zeynep Yıldırım, derneğe duyulan ihtiyacı şöyle açıklıyor: "Anadolu'dan gelen insanlar belli inançlara ve etnik kültüre sahip. Bu mahallenin yüzde 90'ını Aleviler oluşturuyor. Bir dernek daha kurulmuştu, Armutlu Güzelleştirme Derneği diye çok uzun sürmeden kapatıldı. Baskılara sürekli olarak maruz kalıyoruz. Ama sadece biz değil, İstanbul'un bir çok semtinde bulunan yoksul mahalleler ve özellikle de belli bir kimliğe sahip olan yerlerin üzerindeki baskı daha farklı ve ağır oluyor. Her şeyi yaşayarak öğrendi buradaki insanlar, evleri başlarına yıkıla yıkıla öğrendi, aç kalarak öğrendi, yerlerde sürüklenerek öğrendi, yalnız kalarak öğrendi."

» Yeliz Güzel (Pirsultan Abdal Sarıyer Şubesi Gençlik Komisyonu Üyesi): Yeliz ilkokulu Tokat'ta okuduktan sonra gelmiş Küçük Armutlu'ya. Üniversiteyi bitirmiş. Şimdi Kavacık'ta bir şirketin muhasebesine bakıyor. "Bizi hep 'öteki' olarak anlattılar" diyor. "Devletin bakışı da farklıydı, bunu da buraya hiçbir hizmet getirmemekle gösterdiler." Küçük Armutlu'nun hep korkulan mahalle olduğunu söyleyen Yeliz, "Birileri bu kalıba sokmayı başardı" diyor ve şimdiki kaygısını şöyle ifade ediyor: "Ben 17 yıldır burada yaşıyorum, bugüne kadar hiçbir korkum olmadı. Ta ki hırsızlar mahalleye gelene kadar. İşte şimdi 'korkulan' olduk. Çünkü bizler haksızlıklarla mücadele ettik, barınma hakkımız için polisle karşı karşıya geldik. Biz tepki verdik, tepki verdikçe korkulan olduk. Ülkenin tek değişmez gerçeği bu, muhalif oldukça korkulan oluyorsunuz. Biz gençlik komisyonu olarak fazla değiliz ama küçük bir binamız var. Yılda bir festival haftada bir de sinema gösterimi yapıyoruz. Üç yıldır yaptığımız şenliğin ilk yılında sanatçıları buraya getirmekte zorlandık. Korku ve endişe vardı. Bunu yıkmak istiyoruz. Burada da insanlar yaşıyor. Tıpkı Nişantaşı'nda, Etiler'de, Cihangir'de yaşayan insanlar gibi burada da insan var. İnsan insandan korkar mı? Taksiler bile Küçük Armutlu denildiği zaman gelmiyor. Hatta eskiden "Küçük Armutlu'da oturuyorum" dediğimizde işe alınmıyorduk."

DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM

Yeliz gibi gençlerin asıl korkusu 'değişim'. "Son yıllarda kötü bir değişim var; hırsızlık, uyuşturucu vb. Küçük Armutlu'da kimileri bunun içinde yer alıyor, kimileri karşısında. Bundan 3-4 yıl evvel bu mahallede hırsızlık var deselerdi güler geçerdim ama şimdi gülemem. Sorunlar derinleşiyor. Bugüne dek kültür merkezi ve derneklere hep baskı yapıldı. İçten yok etme politikası. Yani tecrit. Küçük Armutlu'nun çevresi Etiler, Sarıyer ve Maslak! Gençler bu bölgelerin etkisinde kalıyor. Buranın gençliği Etiler'e yakın giyinmeye çalışıyor mesela. Bu Armutlu'ya özel bir şey değil."

» Deniz Boz: 1992 yılında Elazığ'dan ailesiyle birlikte gelmiş mahalleye. "23 yaşındayım, çocukluğum burada geçti. Eskiden mahelleyle ilgili herhangi bir şeyi dışarıda konuşamıyorduk. Küçük Armutlu sözcüğü sanki yasaklı gibiydi. Ortaokuldayken Küçük Armutlu'da oturduğumu saklıyordum. Yoksulluğumdan utanıyordum. Bilinç yoktu. Şimdi sınıfımı ve durdurduğum yeri biliyorum. Ama buranın gençliği Akmerkez gibi yerlerde zamanını geçiriyor artık. Sistem bir şeyleri başarmış durumda, özellikle de gençler üzerinde..."

» Nurten Koçaslan: 19 yaşında. Küçük Armutlu'da doğup büyümüş. Nişantaşı'nda bir giyim mağazasında çalışıyor. "Mahallenin şu anki gençliği ya Akmerkez'de ya da Etiler'de çalışıyor. Bir arkadaşım Akmerkez'de garson. Bana dedi ki "benim ayda aldığım parayı insanlar bir saatte yemeğe veriyor." Bu durumu yaşayan çok genç var. Ben de mahellede olaylar olurken gitmek isteği duydum. Benim için bir geçiş dönemiydi, atlattım. Ama atlatamayan gençler çok. Bir zamanlar Grup Yorum dinlenirdi şimdi yabancı müzik dinleniyor.

"'Büyük Şantiye' İstanbul

MAYA ARIKANLI ÖZDEMİR

KÜÇÜK Armutlu Mahallesi'nin kuruluşunda baştan bir 'sürgün' olma hali var. Köprünün inşasıyla birlikte, arazinin iki ayrı belediyeye (Beşiktaş ve Sarıyer) bağlanması bir "aşağıdakiler - yukarıdakiler" çağrışımı yapıyor.

Mahallenin üzerinde yer aldığı alan 1962'de İTÜ'ye tahsis ediliyor (90 hektarlık bir arazi). Ama bu tahsis kararına rağmen Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün yapılması ile ortaya yeni bir yerleşim alanı çıkıyor ve bu da Sarıyer Belediyesi'ne bağlanıyor. Köprü ile birlikte ilk yıkımlar da başlıyor. Ve bir süre mahalle yıkımla iç içe bir hayat sürüyor. Tüm bunların ötesinde mahallenin siyasi iklimi ve Alevi kimliği ile fotoğraf daha da ağırlaşıyor.

1992 yılında, dönemin İTÜ rektörü İlhan Kayan buraya karşı bir mücadele başlatıyor. İTÜ, Sarıyer 1. ve 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde yüzlerce dava açıyor. 2001'de açılan davalarda yüzlerce konut için kesinleşmiş tahliye ve yıkım kararı var. Ardından, Sanayi Bakanlığı bölgeyi 'Teknokent' olarak projelendiriyor. Bakanlığın bu projesi plan aşamasında. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu proje ile ilgili olarak Sarıyer Belediyesi'nden görüş istiyor. İlgili belediye buradaki mülkiyet sorunu çözülmeden meselenin halledilemeyeceğini belirterek yıkıma karşı çıkıyor. Hatta, yıllardır okul, cami, altyapı ve belediye otobüs hizmeti alan bu mahallede tapuların bir an önce verilmesini savunuyor. Proje uygulamaya konursa 10.000 konutun yıkımı ve 50.000 kişinin evsiz kalma olasılığı söz konusu.

Öte yandan, İstanbul'un tüm fotoğrafını yeniden çizmeye, altüst etmeye aday başka büyük(!) bir proje de son hızıyla devreye giriyor. 19 Ağustos 2004'de İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin koordinasyon kararlarında yer alan "problem teşkil eden yerleşim birimlerindeki yanlış yapıların kaldırılması" ifadesi, kentin gündeminde duruyor. 'Problem' ve 'yanlış yapı' ile nerelerin kast edildiği belli. Plansız ve ruhsatsız imarın asli özneleri olan kesimler, 'büyük şanti-ye'den nasiplenmeye devam ederken gelişmeleri görmek önem kazanıyor.

Küçük Armutlu, hem içinden geçtiği tarihi hem de yeni süreci tüm veçheleriyle yeniden tartışmak durumunda. 'Neşter vurululacağı' işaret edilen mahallelerden biri olmanın sonuçlarını, sonuçsuzluklarını, fotoğrafın neresinde duracağını ve yeni yerini nasıl oluşturacığını bir başka biçimde gündeme taşıması önemli. Gülsuyu - Gülensu mahallelerinde olduğu gibi kendini kamusal alana taşımayı ve kendisiyle birlikte aynı yolda yürüyen İstanbul'daki tüm komşuları ile dayanışmacı bir çizgiyi önemsemeyi dert etmesi gerekiyor.

Ölüm orucu süreci

YIL 2000. Küçük Armutlu bambaşka bir olayla anılıyor bu tarihten sonra. 19 Aralık 'Hayata Dönüş Operasyonu' yapılmış. Ölüm orucuna devam eden ve tahliye olanlar ölüm oruçlarına Küçük Armutlu'da devam ediyorlar. Bu sürece Küçük Armutlu'da oturan Şenay Hanoğlu ve Gülsüman Dönmez de katılıyor ve mahallenin adı 'Direniş Mahallesi' oluyor. Boğaza nazır bir yerde ölüm orucu yapan insanlar olduğu duyulunca, iyice 'korkulan' bir mahalle olmaya başlıyor Küçük Armutlu. Tarih 5 kasım 2001'i gösterdiğinde Eski Emniyet Müdürü Hasan Özdemir yönetiminde binlerce tim mahalleyi kuşatıyor. Özdemir televizyonlarda açıklıyor; "Küçük Armutlu'yu süt liman yapacağız". Ölüm orucu yapılan iki eve baskın yapılıyor: 4 ölü, onlarca yaralı! Bu tarih Küçük Armutlu için unutulmaz. Hafızalardan hiç silinmez. Bir kadın çıkıyor ortaya: "Sayın Hasan Özdemir, böyle mi süt liman yapacaktınız" diyor. Bu soru karşılığını bulmuyor...

Yıkım başlıyor...

26 Ekim 2004 tarihinde 100 otobüsle yaklaşık 10 bin kişilik mahalle halkı Büyüşehir Belediyesi önünde protesto eylemine gidiyor. İTÜ'ye ait arazi üzerine yıllar önce yaptıkları evlerinin şimdi Teknokent Projesi nedeniyle yıkılması gündemde. Kadir Topbaş'a itiraz dilekçelerini sunmak isteyen halk geri çevriliyor ve hiçbir yanıt alamıyor. 50 bin kişi çaresizce olup biteni beklemeye koyuluyor. Sarıyer Belediye Başkanı Yusuf Tülün açıklıyor: Bu proje bölgeye uygulanamaz... Tüm bunlara rağmen proje tekrar tekrar gündeme getiriliyor.

Adaleti aramak

Ve 2006 yılı. Mahallede gasp olayları, hırsızlık ve fuhuş had safhada. Ve halk kendi adaletini kendisi arıyor, çaresizce. Hırsızları yakalıyor, karakola teslim ediyor ama sabah serbest bırakıldıklarını görüyor. Yozlaşmaya karşı yürüyüşler yapılıyor, nöbetler tutuluyor... 26 Aralık sabah 05:00 sularında polis evlere baskın yapıyor, camlar kırılıyor, evler talan ediliyor, 7 kişi gözaltına alınıyor. Bunlardan biri de Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Başkanı Muammer Şimşek. Karanfilköy'de bulunan Kardeşler Market'i gasp ettikleri gerekçesiye mahkemeye çıkartılıyorlar ve örgüt üyeliğinden F tiplerine gönderiliyorlar. Figen'den dinliyoruz: "Hırsızlara halk tarafından müdahale edilince uyuşturucu kullananları, hırsızlık yapanları değil de karşı gelenleri aldılar. Sorunlara sahip çıkınca adı 'örgütsel faaliyet' oluyor.

YARIN:GAZİ MAHALLESİ

11 MART 2007

KAYNAK: http://www.birgun.net/

Yazı dizisinin fotograflari için tıklayın:

http://img100.imageshack.us/img100/5667/birgunrp7.jpg

http://img100.imageshack.us/img100/9448/birgun2fu2.jpg



 

Bugün 32 ziyaretçi (39 klik) kişi burdaydı!
Copyright FıraT




Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol